Ağla Be Çocuk...

Elimden geldiği kadar elimle, dilimin döndüğü kadar dilimle, gücümün yettiği kadar direndiğimle, annelere, babalara bakarak değil çocukların gözlerine bakarak, çocuklar için, neslimizin için mücadele ettim ve son nefesime kadar da mücadele edeceğim.

Gelecek için, geleceğimiz için.

İnsanlar, okudukları ile bilgi sahibi, yaşadıkları ile tecrübe sahibi olur.

Hani derler ya okumuş da doktor, avukat, hakim, öğretmen olmuş...

Bu meslekleri elde edebilmek için tabi ki o mesleklerin eğitimini almak şarttır.

Ama benim anlatmak istediğim konu, bu meslekleri elde etmiş olanların edindikleri bilgilerin yanında hayata dair ne alabildikleri ve insanlara nasıl bakabildikleridir.

Kitaplar, bizlere bir tahtaya çivinin nasıl çakılacağını anlatır hatta resimlerle ve çizimlerle  de gösterir. Ama gerçekte en kalıcı tecrübeyi, elimize tahta ve çiviyi aldığımızda, çiviyi tahtaya çakmaya uğraştığımızda kazanırız.

Çiviyi çakarken parmağımıza vurabiliriz.

Çiviyi yamultabiliriz, tekrar tekrar düzeltmek için uğraşabilir ve sonunda da başarabiliriz.

Yaşadıkça ve mücadele ederek kazanabiliriz.

Ancak kazanmak için, bu mücadeleyi verirken doğru, adaletli,dürüst ve sözünün esiri olmak zorundayız.

İşte hayata ben hep böyle bakmışımdır. Çocuklara da bu örneği çok anlatmışımdır.

Bilgi edinmeden başlayamazsın, tecrübe kazanmadan başaramazsın.

Bugün bu yazdıklarımı ve burada yazmadığım daha pek çok yaşayarak edindiğim tecrübelerimi,  beklentilerimi çok duygusal bir çocuğa anlattım.

Gözleri beni dinlerken ara ara doluyordu.

Beni dinlerken üzülüyor muydu, aklından ne geçiyordu da bu kadar masumca ağlamaklı oluyordu anlayamıyordum.

Evveline gidersek...

Bu oğlum daha 4 yaşındaydı anne - babası ayrıldıklarında.

Velayeti babaya verilmişti.Çünkü anne, kendi annesinin ve abisinin yanında yaşayacağı için abisi ve yengesi çocukları istemiyordu. Ananenin de söz hakkı yoktu.

Şimdi 12 yaşındaydı ve geçen bu 8 yıl içinde anneyi ara ara ne kadar ziyaret etse de dayının ve yengenin istemediği bir çocuktu.

Dayı ve yengenin bu tavırlarından dolayı annesinin bir hafta yanında kalma hakkı olduğu halde annesiyle bir gün ya da iki gün kalabiliyordu.

Aynı avlu içinde ayrı evde yaşadıkları babaannesi büyüttü onu.Ama babaanne de iki senedir ilgilenemiyordu.Hem yaşlanmıştı hem de evde görme engelli bir oğlu ve bir kızıyla ilgileniyordu.

Tek göz odalı, derme çatma bir evin içinde çoğu zaman tek başına yaşıyordu bu küçücük haliyle.

Baba sabah işe gidiyor, akşam saatlerinde geliyordu. Çok da ilgili bir baba değildi.

İşin aslı ortadaydı...

Anne vardı, baba vardı, dayı vardı, anane vardı, babaanne vardı ama aslında bu çocuğun kimsesi yoktu. Ona ve onun geleceğine sahip çıkanı yoktu.

Bu oğluma ilk teklifim "Gel seni devlet yurduna yerleştirelim" oldu.

Bana baka baka gözleri doldu ve o kocaman gözlerden yaşlar akmaya başladı.

"Oğlum ben, seni cezaevine atalım demiyorum ki, seni devlet yurduna gönderelim diyorum. Neden ağlıyorsun?" deyince, yaşlarını sildi ve beni sakin sakin dinlemeye başladı.

İki hafta boyunca ona artısı ve eksisiyle, karşısına çıkabilecek iyi kötü durumlarla herşeyi anlattım.

Bugünkü bulunduğu ve yaşadığı ortamı, eğitiminin ve geleceğinin hem onun hem de neslimiz için ne kadar önemli olduğunu uzun uzun anlattım.

Tüm bunlara rağmen yine de son kararı kendisinin vereceğini ve olumlu olumsuz verdiği karara saygı duyacağımı belirttim.Ona iki gün süre verdim.İki gün sonra kararını öğrenmek için geleceğimi ve öyle harekete geçeceğimi de söyledim.

İki gün geçti ve yanına gittiğimde "Esma teyze ben çok düşündüm. Bana anlattıklarını da düşündüm. Yurda gitmek istiyorum" deyince çok sevindim ama bunları bana söylerken gözlerinden yine yaşlar akıyordu.

"Oğlum ben dedim diye mi, istiyorum diyorsun" dedim.

Kafasını iki yana sallıyordu ama yaşlar sicim sicim akıyordu yanaklarına.

"Ama neden ağlıyorsun o zaman" dedim.

"Bilmiyorum" dedi.

"Başlatalım mı işlemleri?" diye sordum üç kere.

"Başlat" dedi her defasında.

Bir türlü ağlamasına anlam veremiyordum.

"Bana kızmıyorsun değil mi?" diye sordum.

"Sen böyle ağlayınca ben ne yapacağımı şaşırdım" dedim.

Sustu ve birden ciddi bir tavırla, "Hayır Esma teyze, sana neden kızayım ki, sen benim geleceğimi düşünüyorsun" dedi.

Ya bu çocuk 12 yaşında...

İşte böyle çocuklar benim neslim, ben böyle çocuklar için her zaman mücadele ettim ve edeceğim de...

Bu çocuklar okumalı.En üst makamlara gelmeli, o koltuklara böyle çocuklar oturmalı.

Ağlaya ağlaya geldikleri yerlerde, ağladıklarını unutmayan, karşısında ağlayanları anlayabilen, sıkıntılarını hissedebilen çocuklar oturmalı en tepelere.

Yarın Sosyal Hizmetlerden gelecekler ve onu teslim edeceğiz.

Ne kadar gitmeyi istediğini söylese de ağladığı için bir yanım hep buruktu.

Sonuçta sebep olan bendim.

Ama bana bugün çok güzel bir söz söylediği için hem mutluyum hem de vicdanım rahat.

Çünkü ona yine sordum.

"Yurda gideceğine üzülmüyorsun ve bana kızmıyorsun değil mi?" diye.

O da bu sefer ağlamadan ve gülerek, "Yok Esma teyze. Sen benim geleceğim için, okuyup iyi bir işim olsun diye uğraşıyorsun. Müsade edersen, ben okuyunca, bir mesleğim olunca evlenirsem bir kızım olursa adını "Esma" koyabilir miyim?" dedi.

Çok şaşırdım.

Benim gözlerim doldu.

"Tabi ki" dedim.

Ağla be çocuk...

Yürü be çocuk...

Bizlerin, sizin gibi çocuklara çok ihtiyacı var.

Allah'a emanet olun...

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ayşegül Çakır
Ayşegül Çakır - 3 yıl Önce

Yazını okuma fırsatı buldum ve çok etkilendim şu an ağlıyorum Keşke Hepimiz senin gibi duyarlı olabilsek bu konulara senin bu konu hakkında ne kadar duyarlı olduğunu biliyorum ve sana teşekkür ediyorum

banner83

banner184