Kişiliği Geliştirmek

İnsan varlık sahnesine çıktığından buyana kendini, varlığı, olayları ve aşkın varlığı anlama ve anlamlandırma gayreti içinde olmuştur.

 İnsanın bu anlamlandırma çabası sonucunda oluşan birikimine baktığımızda, ortak noktaları olsa da bazen birbirine tamamen farklı, birbirine zıt söylemlerin olduğunu görürüz.

Bazı insanlar kendi bildiğini doğru kabul edip diğerleri ile mücadele ederken, bazı insanlar böyle olmasını doğal karşılarlar. İnsanların bazısı farklı fikirlere karşı kabullenmeme/çatışmacı yaklaşımı gösterirken, bazıları kabullenme/hoşgörülü yaklaşımı göstermektedirler.

İnsanı anlamaya çalışan bunca insanın çabasına baktığımızda, insanın kişiliğini oluşturan çok fazla parametrenin olduğunu, kişiliğin gelişimini etkileyen birçok içsel ve dışsal etkenin bulunduğunu söyleyebiliriz. Kişilik gelişimi kişinin isteğine, azmine, cesaretine, hazırlığına, fedakarlığına bağlı olarak değişmektedir. Kişilik gelişimini manevi yolculuk, bilinç genişlemesi, benlik yükselmesi, bakış açısının büyümesi, içsel derinleşme, olgunlaşma şeklinde tarif edenler olduğu gibi onu dağa tırmanmaya benzetenler de olmuştur.

Bu gelişimin kaynağının ne olduğu, nasıl gerçekleştiği, ortak olan ve kişiye özel faktörleri, gelişimin hızı ve gelişimin nereye varabildiği, gelişimi başlatanın ne olduğu (haz, psikolojik, sosyal, ilahi), gelişimin ödülünün ne olduğu (içsel mutluluk, sosyal kabul, ilahi mükafat) gibi sorular farklı şekillerde cevaplanmıştır.

Peki bunların hangisi daha doğru, hangisi daha etkin, hangisini merkeze alarak hareket etmeli?

Genel olarak insanı anlamaya çalışan yaklaşımlara baktığımızda, insanın gelişim potansiyeli olduğu, bu gelişim potansiyelini kullanıp kullanmamaya insanın içsel olarak kendisinin karar verdiği, gelişim hızını ve varabileceği yeri belirleyenin isteyen insanın isteği, samimiyeti ve çabası olduğu, gelişimin sürekli ve süreç olduğu, gözlenebilir belirgin aşamalarının olduğu, dışsal faktörlerinde tüm bu süreçleri etkilediği sonuçlarını çıkarabiliriz.

Bu durumda bir yaklaşımı tercih ederek insanı anlamaya çalışmak, bu hangi yaklaşım olursa olsun eksik kalacaktır. Her bir yaklaşım insanın farklı yönlerini açıklamaya/anlamlandırmaya çalışan çabalardır.

Hepsini incelemek, hepsini birleştirebilmek, bu ilke ve kuramlar arasındaki ilişkiyi görebilmek, bu ilişkiler içerisinde bağlantısal bütünlüğü fark edebilmek, her birinin bir anlamı olduğunu fark edebilmek insanı doğru anlamaya yakınlaştıran bir yaklaşım olacaktır.

İşte o zaman insan kendini bilmiş ve dolayısıyla Rabbini bilmiş oluruz. İşte o zaman Mevlana gibi ‘’Ne olursan ol gel’’ diyebilir, hoşgörüsü artar, işte o zaman ayetteki ifade ettiği ’’ Rahmân'ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) «Selam!» derler (geçerler)’’(Furkan Suresi:63.ayet) has kullardan olabilir.

Peki bu nasıl olacak? Bunun için ne gerekli? Neyi alması, neyi atması gerekir?bu gelişimi gösterebilmesi için bir takım içsel yorulmalardan ve çatışmalardan geçmesi gerekiyor. Samimiyetle istemesi, yönelmesi, nefsine karşı her daim mücadele icinde olması, emek vermesi gerekir.

Bir insanın bütünlüklü bakış açısına, yüksek bilince, ideal ahlaka, ruhi yükselişe ulaşabilmesi için, sözü geçen iki bakış açısından da yola çıkarak onda olması gereken, yapması gereken ve yaşaması gereken durumlar olduğunu görürüz.

İlk aşamada biyolojik güdülerin, maddi menfaatlerin, bencilliğin kıskacından zorlamasından sıyrılarak kendinden memnun olmama haline gelir. Sonrasında tekrar bir içsel çatışma ve çözülme ile bir toparlanma, kendini onarma ve denge haline erişerek huzur bulur.

Tüm bu süreçlerde kişi bir arayış, özeleştiri, kendini beğenmeme, memnun olmama, huzursuzluk, utanma, kendini kınama gibi içsel çatışmalar ve sonrasında olumlu çözülmeler yaşar. Her seferinde kendini/benliğini yıkıp tekrar tekrar inşa etme süreci yaşar.

Bu süreçler tıpkı yapbozu yeni parçalarla birlikte tekrar yapmak gibidir, bu akıl ve gönül yorgunluğuna katlanabilecek sabır ve devam edebilecek çaba ve cesaret gerekir. Benliğini tekrar tekrar inşa etmek, hatasını kabul etme(tövbe), eksik olduğunu görme, bildiklerimizin yanlışlığını kabul etme, inançlarını sorgulayabilme, sahip olduğumuz ideolojileri terk etme, mücadele ettiğiniz karşıt ideolojinin doğrularını kabul etme gibi benliğimizi yere serecek bir tevazu durumunda olma, menfaatlerimizden, tensel arzularımızdan, kibrimizden, halkın beğenisini öncelememe, hakikat aşkına sahip olma gibi hasletler ile mümkün olacaktır.

İnsan bunun farkına varabildiğinde artık her şey bütünün bir parçası olur. Her varlık, her olay hakikati bir parçası, mananın bir mesajı durumuna gelir. Bu bilinç genişlemesi büyüdükçe genişlemenin içerisine dahil edilen her bakış açısı artık bir anlam kazanır ve öteki olmaktan, düşman/rakip olmaktan çıkar, kavga anlamını yitirir.

Bakışın genişleyen insan, bütünün çok daha büyük olabileceğini hissettiğinden, ne kadar az bildiğinin farkına varır, tevazusu artar. Her şeyi bütünün bir parçası olduğu biliası büyür ve ahlakı yücelir.

Peki kendimizin ne aşamada oolduğunu bilebilir miyiz?

YORUM EKLE

banner83

banner184