Mülkün Sahibi Kim?

Hepimiz birtakım imkanlar içinde yaşıyoruz ve bir takım mala mülke sahibiz. Bunun olması elbette ki kaçınılmaz ve böyle olmak zorunda. İmkanlar karşısında takındığımız tavır bizim insanlık seviyemizi göstermesi açısından belirleyicidir. Genel olarak mülkün sahipliği konusunda iki tür yaklaşım sergileriz. Bunlardan birincisi mülkün sahibi olarak her şeyinyaratanı Allah’ı görmek ki bu Müslümana öğütlenen tavırdır, yani şükreden insana. Diğer bir yaklaşım ise mülkün sahibi olarak kendini görür ki bu da nankör kişilerin tavrıdır.

Mülkün sahibi olarak kendini gören insan, sahip olduğu malı-mülkü-ülkeyi başkaları ile paylaşmak istemez. Sahip olduğunun gerçek sahibi olarak kendini görür. Kendini var edeni, sahip olduklarını ona vereni unutur. Sahip olduklarının bir gün kaybedebileceğini ve kendinin de muhtaç durumlara düşebileceğini düşünmez. Sahip olduklarında başkasının hakkı olduğunu düşünmez, hasis davranır, cimridir. Kendisini önemli, hak eden kişi olarak, muhtaç durumdakileri ise aşağı ve yok olası olarak görür. Elindekilere şükretmez, onlarla övünür ve daha çoğunu ister. Nankörlük ve kibirlilik belirgin özelliğidir.

Mülkün sahibi olarak Allah’ı görenler ise, kendi varlığını ve sahip olduğu imkanları verenin Rabbi olduğunu bilir, şükreder. Bu şükrün bir gereği olarak ihtiyacı olanlarla paylaşmak gerektiğini bilir. Bu imkanları verenin istediği zaman alabileceğini, zenginliğin de muhtaçlığın da insana aynı uzaklıkta olduğunu bilir. Sahip olduğu malı, mülkü ve ülkeyi bir emanet olarak görür. Yeryüzündeki her şeyi ve herkesi Allah yaratmıştır ve bunları hangimizin daha güzel işler yapacağını denemek için yapmıştır. Mazlum ve ihtiyaç sahibinin dinine, diline, ırkına bakmadan elinden geldiğince paylaşmaya çalışır. ‘Yeryüzünde her insanın yaşama hakkı vardır, yeryüzü hepimizin ortak yaşam alanıdır, her yerin ve her şeyin gerçek sahibi Allah’tır, bir insanın acısı tüm insanların acısıdır, bu acıları dindirmek tüm insanların görevidir’ diye düşünür. Müslümanın anlayışı bu olmalıdır. 

Sözlerime bu yazıyı yazmama sebep olan Kur’an-ı Kerim’in Kehf Suresindeki 32-46 ayetlerle son veriyorum. Düşünmek isteyenler için;

‘’Onlara, misal olarak şu iki adamı anlat:

 Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekin bitirmiştik.  Bağların ikisi de yemişlerini verip hiçbir ürünü eksik bırakmamışlardı. İki bağın arasından bir de ırmak akıtmıştık. Böylece adamın bol ürünü oluyordu. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: "Ben, servetçe senden daha zenginim; nüfusça da senden daha güçlüyüm." Böyle bir böbürlenme içinde kendine kötülük ederek bağına girdi ve şöyle dedi: "Bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmam. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbimin huzuruna götürülürsem bile, hiç şüphem yok ki, orada bunun yerine daha iyisini bulurum."

 Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona hitaben, "Yoksa sen" dedi, "Seni topraktan, sonra nutfeden (sperm) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah’a da mı inanmıyorsun?"  Halbuki O Allah benim rabbimdir ve ben rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam. Keşke bağına girdiğinde, ‘Mâşallah! Güç yalnız Allah’ındır’ deseydin! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan, ben de rabbimin, senin bağından daha iyisini bana vereceğini umuyorum. Allah senin bağına gökten âfetler gönderir de bağ boş ve kaygan bir zemin haline gelebilir. Yahut bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu aramaya bile gücün yetmez."

Çok geçmeden adamın ürünleri (felâketlerle) kuşatıldı. Sahibi, çardakları yere çökmüş haldeki bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü çırpınmaya başladı. "Ah" diyordu, "Keşke ben rabbime hiçbir şeyi ortak koşmamış olsaydım!"  Ona Allah’tan başka yardım edecek yandaşları da yoktu; kendisi de (bu felâkete) engel olamadı.

 İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah’a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel âkıbeti veren yine O’dur.

Onlara dünya hayatının örneğini de ver: O gökten indirdiğimiz bir su gibidir; yerdeki (onu emen) bitkiyle karışmış, sonra (zamanı gelince) bitki rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şeyi yapabilecek güçtedir. Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; kalıcı olan iyi davranışlar ise rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.

YORUM EKLE

banner83

banner184